
Bu değişim, Kilise’yi korumak adına güç kullanılabileceğini söyleyen Papa VII. Gregory ile başladı. Kilise’nin en yüksek makam olduğunu savunan Gregory, Kilise içinde Gregoryen devrimi gerçekleştirerek dönemin güçlü hükümdarlarıyla iktidar mücadelesine girdi. Onun başlattığı politika, Kilise içinde birtakım çevreler tarafından çok benimsendi ve büyük bir istekle devam ettirildi. Bu süreç söz konusu çevrelerin hedefledikleri şekilde güçlenmelerini sağladıysa da, hükümdarların ve halkların Kilise’nin aleyhine dönmelerine yol açtı.
Papa II. Urban, Gregory’nin şiddet politikasını biraz daha ileriye götürüp, kısaca “din uğrunda savaşmak şiddet kullanmayı gerektirir” şeklinde özetlenebilecek, tamamen din ahlakına ters olan tezini öne sürdü. Böylece, I. Haçlı Seferi’nin sözde dinsel alt yapısı da hazırlanmış oldu. Aziz Bernard da, Hıristiyanlığın özüne aykırı bu politikayı yaşamı boyunca hararetle savundu. Hatta, “İsa’nın şövalyesi kötülük yapanı öldürdüğünde, bu bir adam öldürme değil, kötülüğü defetmedir” diyerek bu yanılgısını en uç noktaya taşıdı.
İlk şövalye teşkilatı olan Hospitaller tarikatının amblemi.
Aziz Bernard, pek çok hedefi ve planı olan bir Kilise mensubuydu. Asillerle akrabalık bağları ve siyaset stratejileri konusundaki uzmanlığının da yardımıyla, daha gençlik çağında çok önemli mevkilere gelmişti. En sadık adamının Papa seçilmesini sağlayacak kadar büyük bir güce sahipti.
Bernard, rahiplerin savaşçı hale gelmelerinin ne denli zor olduğunun farkındaydı. Aslında buna gerek de yoktu; ona göre, Haçlı Seferi’ne katılmış mevcut savaşçıları Kilise’nin öğretilerine bağlı hale getirip kontrol altına almak daha kolay ve parlak bir plandı. Ancak, Bernard’ın karşısında bir engel duruyordu: Bu vahşi, kaba, cahil ve şiddet tutkunu adamlar, nasıl birer sadık şövalye haline geleceklerdi? Bernard, büyük bir yanılgı eseri olarak, bu cahil insanlar topluluğunun birtakım yöntemlerle terbiye edilip kontrol altına alınabileceğine kendini inandırmıştı. İmtiyaz ve bağış adı altındaki rüşvetler bu yöntemlerin başında yer alıyordu.
Tapınakçılar, Bernard’ı ve fikirlerini, önceki dönemlerden beri yakından takip etmişler ve planlarını onun üstüne kurmuşlardı. Bernard, ilk sırada Tapınakçılar olmak üzere, şövalyeleri kullanarak Kilise ordusu kurma planları yaparken, başından beri din ahlakından uzak duran Tapınakçılar da Bernard sayesinde büyük ayrıcalıklar elde etmeyi planlıyorlardı. Bu karşılıklı ilişkide, tarikat mensupları sözde dindar gözükecek, Kilise de onları her koşulda temize çıkaracaktı. Hatta, ilerleyen sayfalarda da göreceğimiz gibi, 1307 yılında, tutuklanıp bütün sapkınlıkları açıkça ortaya çıkmasına rağmen, Kilise içinde yer alan bir kısım çevreler Tapınakçıları aklamaya ve kurtarmaya çalışacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder