Portekiz, bir bakıma Tapınakçılar tarafından kurulmuş bir ülkedir. 1128 yılından itibaren bu ülkede yerleşmeye başlayan ve etkin hale gelen tarikat, aynı zamanda ülkenin askeri ve ticari gücünü de kontrol etmeye başladı. 1128′de Portekizli Teresa, Fonte Arcada bölgesini kendilerine hibe ederek şövalyelere her türlü kolaylığı sağladı. Buna karşılık Tapınakçılar da, verdikleri destekle güçsüz ülkenin topraklarını genişletmesinde ona yardımcı oldular. Hatta, genişleme dönemi boyunca işgal edilen toprakların belirli bir kısmı da tarikata bırakıldı. 1160 yılında inşa edilen ve günümüze kadar gelen Tomar Kalesi tarikatın Portekiz’deki merkeziydi.
Tapınakçıların Portekiz’deki merkezi Tomar Kalesi
Portekiz Tapınakçı Kalesi
Kral Henry, Portekiz krallarının Tapınakçı üstad olmalarını gelenek haline getirmişti.
Vasco De Gama da Tapınakçıydı.
Tapınakçılar tarikatı, Fransa’da Kral IV. Philippe tarafından feshedildikten, malları kamulaştırıldıktan ve üyeleri Papa V. Clement’in tasdik ve otoritesiyle takibata uğrayıp sürüldükten sonra, “İsa Şövalyeleri” adı altında geliştiği Portekiz’de yeniden eski gücünü kazanmıştır.28Fransa’da kendilerine karşı büyük baskı olmasına rağmen, İspanya ve Portekiz’de rahat bir ortam bulan, yeni isim ve yeni yönetim altında rahatlayan Tapınakçılar bu imkanları genişletmeye başladılar. Bu uygun koşullarda, Tapınakçıları yeniden kazanmayı isteyen Papa XII.
John 1319′da, İsa Tarikatı’nı onayladı. Böylece tarikatın İspanya, İtalya, Almanya ve eski yuvaları olan Fransa’ya yayılması için gerekli zemin oluşmuştu. Büyük bir askeri, mali ve lojistik güç olan Tapınakçıları elinden kaçırmak istemeyen Kilise, aynı zamanda İspanya’da Müslümanlara karşı savaşacak bir silah kazanıyordu. Basit bir pişmanlık töreni Tapınakçıların geri dönmeleri için yeterli olmuştu.
Şövalyelerin, Tomar’daki dahil, bütün malları İsa Tarikatı’na devrolunmuş; üstadlığa da, Avis bölgesinin eski Tapınakçı üstadı Gil Martins getirilmişti. Tapınakçılar, bu tarihten itibaren güçlerini giderek artırıp yeni kaynak arayışına yöneldiler. Denizcilik bilgisi ve yüzyıllardır kurdukları bağlantılar sayesinde Portekiz’i büyük bir deniz gücü haline getiren şövalyeler, sömürgecilik faaliyetlerine başlamak için gerekli alt yapıyı oluşturdular. Denizcilik faaliyetleri “Denizci” lakaplı Kral Henry zamanında büyük bir hız kazandı. Kendisi de bir Tapınakçı ve tarikat yöneticisi olan Henry, Portekiz krallarının Tapınakçı üstad olmalarını gelenek haline getirdi. 29
Örgüt, taşıdığı sembolik anlam nedeniyle ‘masonluk’ adını almıştır.
Londra Büyük Locasının kuruluş amblemi.
…İlerki işgalleri ve keşifleri teşvik etmek için, keşfedecekleri bütün toprakların bağımsız mülkiyeti onlara verilmişti.31Söz konusu para, tarikatın alışık olduğu kara paraydı. Tapınakçılar, masum, korumasız yerel halkı ya öldürüyor ya da köle yapıyor, sonra da bu bölgelerin bütün zenginliklerini gasp edip Avrupa’da pazarlayarak para kazanıyorlardı. Uyuşturucu ticareti yapmaktan da çekinmeyen şövalyeler, bu organizasyon sayesinde örneğine günümüzde bile zor rastlanacak uluslararası bir suç karteli oluşturmuşlardı. Yine aynı dönemde rüşvet karşılığında, evlenme ve mal edinme hakkına kavuşan Tapınakçılar, istedikleri düzenin temellerini atmış, çatısını kurmuşlardı:
Bu yurt dışı seferleri tarikatın askeri tabiatını canlı tutarken, ahlaki disiplini azaltmaktadır. 1492′de Papa VI. Alexander, şövalyeler arasında metres ilişkisinin yaygınlığından şikayetle, kanuni evliliğin çok daha iyi olduğunu öne sürerek bekarlık yeminini evlilik saflığıyla değiştirmiştir. Tarikat daha az dindar fakat daha çok seküler bir hale gelmiş ve gittikçe bir kraliyet kurumu görünümü almıştır… Lizbon’lu birader Antonius, bir reform olarak, tarikata bağlı şövalyeler arasında dinsel hayatın tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamıştır.32
Londra Mason Locasının dış görünüşü.
Tapınakçılar, Portekiz’deki büyük deneyimleri üzerinden kapitalist hayata geçerek güçlerinin doruğuna ulaştılar. Aynı dönemde, özellikle Reform hareketlerinden sonra Kilise’nin güç kaybettiğini bilen ve bu süreçte etkin rol oynayan şövalyeler, kraliyet kurumlarıyla kurdukları ilişkilere de ağırlık verdiler.
Tapınakçılar, Kilise’yle beraber, onun denetimindeki şövalye tarikatlarının da gücünü ve etkisini kaybettiğini görmüşlerdi. Bu aşamada, tarikatın dindar görünümü olmayan ama aynı işlevi gören bir ikizini oluşturmayı kararlaştırdılar. Böylece, tarikat yoluyla elde ettikleri iş gücü imkanlarını ve siyasi-ticari bağlantıları, soyluların kontrolündeki bu yeni örgüt üzerinden sürdürebilecek ve ideolojilerini daha rahat yayma fırsatı bulacaklardı.
Temelleri İngiltere’de atılan bu örgüt, taşıdığı sembolik anlam nedeniyle ‘masonluk’ adını almış, günümüze kadar gelen en etkin ve en tehlikeli güçlerden birisi olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder